Tam da bu saatlerde üzerine bir yalnızlık hissi çöküveriyor. Yaklaşık altı aydır hayatında olan birini düşünmekten fazlasıyla yoruluyorsun. Fotoğraflarına bakıyorsun, her ayrıntısını aklında tutmaya çalışıyorsun. Yazdıklarını okuyorsun, bazıları eğlenceli, bazıları umut dolu,bazıları fazlasıyla aşık yazılar. Gülümsüyorsun ama içten değil,donuk, siyah bir gülümseme. Gökyüzüne bakıyorsun. Uzun süred ir tek avuntun; gökyüzü. ”Biz aynı gökyüzünü paylaşıyoruz, düşünsene.” diyorsun çevrendekilere, ama çoğu senin gerçekten ne hissettiğini anlamıyor. Klavyeye düşen gözyaşlarını görmüyorlar mesela, ya da o uyurken göğüs kafesini nasıl gözlemlediğini. Ayrıntılarını ezberlemeye çalıştığını bilmiyorlar ya da adını duyduğunda kalbinin nasıl acıdığını. Onlara göre saçma sapan bir ilişki işte, mesafelerle hiçbir şeyin yaşanmayacağını düşünüyorlar. Doğru,yaşanmıyor. Bir kere bile gözlerine bakamadığın birini özlemek,sürekli ”Beni düşünüyor mu yoksa unutuyor mu?” diye düşünmek yoruyor. B
Yorumlar
Yorum Gönder
Teşekkürler.